Eskiden kahve bu kadar çok tüketilebilen bir şey değildi, en azından bizim evde değildi. Nescafé filan misafir geldiğinde vitrinden çıkarılır, misafirlere ikram edilirdi, muz gibi, snickers gibi, magnum gibi o da lükstü anasını satayım. (bkz: 80’lerin sonu 90’ların başında çocuk olmak) Nereden alıp da yiyeceksin, içeceksin. Çoh şühür ahepe geldi de yiyebiliyoh.
Her neyse, kahve de artık bambaşka bir noktaya geldi ülkemizde. Belki dünyada üretilen kahve miktarındaki artış, belki küresel şirketlerin ülkemizdeki etkinlikleri, belki teknolojinin gelişmesi ile maliyetlerin düşürülüp ürünün yaygınlaşması falan filan, bir şekilde yaygınlaştı işte kahve. Bizler de kahvenin bağımlıları oluverdik. Öyle ki; sabah uyanır uyanmaz kahve tüketmeden kendime gelemiyorum, şirkette sabahları kahvaltıdan ve öğle yemeğinden -sonra kocaman kupada kahve içmezsem kendimi eksik hissediyorum. Bu kendimi ıslah edebilmiş halim, bir zamanlar günde 7-8 kupa içtiğim oluyordu. Kalbim tiril tiril titrerdi, şimdi nispeten daha iyiyim denebilir.
Kahve bu kadar hayatımın içindeyken, hazır canım da sıkılıyorken biraz blog yazayım bu konuyla ilgili dedim.
Olabildiğince çözünebilir, granül, instant (her ne boksa) kahvemsi ürünlerden tüketmemeye çalışıyorum. Nescafé, Jacobs vs. bunların hepsi gerçekten leş şeyler. Belki Jacobs’un Millicano’su biraz idare eder ama geri kalan hepsi cidden çöp! Millicano da içeriğinde öğütülmüş kahve çekirdeği barındırıyor diye yani. Bakın dikkat edin, kahve diye içilen şeyin içine gerçekten kahve eklenmiş ve bu farklı bir ürün olarak satılıyor. Granül kahvenin ne kadar kahve olduğunu düşünün derim.
İmkanım varsa filtre kahve içmeyi seviyorum. Öyle profesyonel deneyimlerim de yok ne yazık ki. Zaten başlı başına bir sektör olmuş kahve dünyası, öyle hobi olarak kahveyle ilgileneyim demek için cidden sağlam bütçe ayırmak gerekiyor. Basınç ayarlı makineler, kahve türü, kahve kalınlığı, nem oranı cak cuk sürüyle şeyi var. Herkes evinde kendi mükemmel kahvesini yaparsa baristalar ne yapacak hem? 🙂
Yine de birkaç basit ve ucuz yöntemle siz de olabilecek en güzel kahveyi tüketebilirsiniz. Yapmanız gereken ilk şey, yukarıda da söylediğim gibi granül kahvenin kahve olmadığını kabul etmek.
İkincisi; bir French Press satın almak. Öyle aşırı pahalı şeyler değiller, IKEA’larda, ıvır zıvır satan züccaciyelerde ve internette zilyon tane mevcut. 10 lira gibi bir şey. Tabi kahve demlemenin envai çeşit yöntemi var, moka potlar var, aero pressler var, filtre kahve makineleri var filan ama en basiti yine de french press. Makine bence french pressin yerini tutmuyor.
Üçüncüsü; Eğer kolaycı biriyseniz, çok fazla detay istemiyor, iki dakika kahvemi içip çıkacağım arkadaşım diyorsanız; öğütülmüş kahve satın alın. Bunu yapıyorsanız bir de filtre kahve makinesi alıp, yazının devamını okumadan sayfayı kapatabilirsiniz.
Jacobs öğütülmüş filtre kahvelerin en yaygın olanı, hemen her markette bulmak mümkün. Yalnız satın aldığınız kahvenin taze olmadığını bilin. Aylar önce kavrulmuş, öğütülüp paketlere konmuş bir kahve aldınız. Ne tür işlemlerden geçtiğini hiçbirimiz bilmiyoruz ayrıca. Oysa bu işin çok daha şık bir yöntem var.
Kendi kahvenizi kendiniz öğütün!
Kendi kahvenizi öğütmek için piyasada envai çeşit elektrikli öğütücü mevcut. Sinbo en ucuz olanı, Delonghi KG79 en tercih edileni, Bosch en tercih edilenler sıralamasında ikinci sırada falan filan. Yalnız duyduğuma göre bu cihazlar elektrikli ve bıçaklı olduklarından dolayı kahve çekirdeklerinin içine etmektelermiş. Uzak durulması gerektiği söyleniyor baristalar tarafından. Ev ortamında kendinize kadar kahve öğütüp, taze taze, missssss gibi yayılan kokusunu içinize çeke çeke içmek istiyorsanız bir el değirmeni almanız gerekiyor.
Şanslıyız ki; tıpkı Avrupa ülkelerinde yıllarca babadan oğula geçen işletmeler gibi bizim ülkemizde de nesilden nesile aktarılmış el değirmeni üreten tarihi bir işletme mevcut. Tam tamına 135 yıldır el değirmeni üretiyorlar ve alanının en iyileriler haliyle. Eminönü Kantarcılar Caddesi’ne gittiğinizde kime sorsanız Sözen El Değirmeni İşletmesini gösterir. Ara sokakta küçücük bir dükkan.
Tavsiyem gidip sohbet edip, elden satın almanız. Vaktiniz pek yoksa Barista Sepeti üzerinden online olarak satın alabilirsiniz. Sattıkları el değirmeni tamamen mekanik bir ürün. Birbirine geçmeli bir kaç parça şeyden oluşuyor. Üstteki kolu çevirdiğinizde; dişliler arasında ezilen kahve toz halinde alt bölümdeki hazneye dökülüyor. Alt kısmındaki vidayı gevşetip sıkarak kahvenizin kalınlığını ayarlayabilirsiniz. Eğer türk kahvesi istiyorsanız en ince şekilde öğütmeli, espresso istiyorsanız bir tık daha kalın yapmalı, filtre kahve yapacaksanız daha kalın şekilde çekmelisiniz. Birkaç sefer deneyerek sizin için en ideal kahve boyutunu bulabilirsiniz.
Bir de kahve mühim tabi. Aldığınız kahvenin bayat olmaması, çekirdek halinde iyi saklanmış olması ve yeni kavrulmuş olması gerekiyor. Starbucks, Tchibo, Kahve Dünyası gibi yerlerde satılan çekirdek kahveler pek tavsiye edilmiyor. Sebebi, yine aynı Jacobs’ta olduğu gibi önceden kavrulmuş olmaları. En az 6 ay önceden kavruluyor gibi bir söylenti var fakat ben emin olmamakla birlikte paylaşayım dedim.
Eğer taze kahve almak istiyorsanız internet üzerinden satış yapan kahve sitelerini ziyaret etmelisiniz. Benim tercihim; Kahhve.com Daha önceki alışverişlerimde o kadar çok ilgililerdi ki, resmen mest etmişlerdi beni. Hatta ilk alışverişimde tadını pek bilmediğim bir kahve denemek istemiştim de şöyle bir maille dönüş yapmışlardı bana.
Bu tür siteler kahvenizi siparişinize müteakip kavuruyorlar ve taze taze gönderiyorlar. Size de öğütmek kalıyor. İnanın hazır olarak paketlerde satılan kahvelerden kat kat daha leziz, aromatik oluyor kahveniz.
Tabi alengirli kahveler de mevcut. Mesela ben vanilya hastasıyımdır, kokusu aklımı başımdan alıyor. Dilerseniz kahvenize internette satış yapan kahve sitelerinde ve Metro Market’lerde rastladığım kahve şuruplarından alıp ekleyebilirsiniz.
Evet asıl konumuza dönelim, french press aldık, kahvemizi öğüttük, şimdi yapmamız gereken şey; kettleda ısıttığımız temiz içme suyu ile french pressi bir kez çalkalıyoruz. Sonracığıma tercih ettiğimiz kadar kahveyi french presse koyuyor ve sıcak suyu hafif hafif ekliyoruz. Sonrasında tahta bir kaşıkla(!) metal kaşık yok(!) güzel güzel karıştırıyoruz ve french pressin kapağını kapatıp demlenmesi için 3-4 dakikalığına bekliyoruz. Yeterli zaman geçtikten, kahvemizin rengi iyice koyulaştıktan sonra french pressin pistonunu çok yavaş bir şekilde aşağı doğru itiyoruz.
Sonrası malûm; kupamıza boşaltalım soğutmadan 🙂 Yazık günah, o kadar emek verdik değil mi? İçelim bari.
Ulan altı üstü bir fincan kahve içeceksin, bu kadar eziyete değer mi demeyin, gerçekten yaptığınız kahvenin ilk yudumunda sanki ilk kez kahve içermiş gibi keyifli hissediyorsunuz.
Afiyetler ola! 🙂